bölgelerimizde yetişen tarım ürünleri (resimler)

Buğday: Trakya’da Ergene Bölümü’nde yoğun olarak yetiştirilir. Bölge, üretimde İç Anadolu’dan sonar 2. sırada yer alır.

Ayçiçeği : Tohumlarından yağ elde etmek için yetiştirilir. Türkiye üretiminin % 80 ini bu bölge karşılar. Ergene ve Güney Marmara Bölümleri’nde ekimi yoğunlaşır.

Şekerpancarı
: Trakya, Güney Marmara ve Adapazarı ovalarında ekim yapılır.

Tütün
: Bölge, Türkiye üretiminde 3. sırayı alır. Bursa, Balıkesir, Adapazarı’nda ekimi yoğunlaşır.

Mısır
: Bölge, üretimde Karadeniz’den sonra 2. sırayı alır. Adapazarı ve Bursa önemli ekim alanlarıdır.

Pirinç
: Meriç ovalarında ekimi yoğunlaşır. Edirne bölge üretiminde ilk sırayı alır.

Şerbetçi otu
: Bira sanayinde tad ve koku verici olarak kullanılır. Bilecik Yöresi’nde ekimi yapılır.

Zeytin
: Güney Marmara Bölümü’nde Gemlik ve Mudanya Yöresi’nde üretimi yoğunlaşır. Bölge, üretimde Ege’den sonar 2. sırayı alır. İri kalitede sofralık zeytin yetiştirilir.

Dut
: Bölgede ipek böceği yetiştiriciliğine bağlı olarak dutçuluk önem taşır. Bursa, Balıkesir, Bilecik Yöresi’nde yoğun olarak yetiştirilir.

Meyve
: Bursa Yöresi’nde yoğun olarak yetiştirilir. Şeftali, kiraz, çilek, kestane ve üzüm başlıcalarıdır.

Sebze
: Bursa ve Adapazarı ovalarında yoğun olarak yetiştirilir. Domates, patates, sarımsak, soğan, patlıcan, kabak, biber başlıcalarıdır.
İç Anadoluda Yetişen Tarım Ürünleri

  • Tahıl (özellikle buğday,arpa, çavdar, yulaf)
  • Şeker Pancarı
  • Elma
  • Armut
  • Sebze (baklagiller – fasulye, nohut, mercimek, bakla)
  • Ayçiçeği
  • Badem
  • Patates


İç Anadolu Bölgesi, Anadolu’nun orta kısmında yer alan Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesinden biridir. Bu konumu sebe*biyle bu bölgeye “Orta Anadolu” da denir. İç Anadolu Bölgesi’nin yüz ölçümü 151.000 km² olup bu alan Türkiye topraklarının %21′ini kaplar. Doğu Anadolu’dan sonra ikinci büyük bölgemizdir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi dışında diğer bölgelerin hepsiyle komşudur. Aynı zamanda Türkiye’de “tahıl ambarı” olarak da anımsanır.

Bölgelere Göre Yetişen Tarım Ürünleri Nelerdir?



Ege Bölümü’nün Başlıca Tarım Ürünleri

Tütün : Türkiye tütün üretiminin % 50’sini bu bölge karşılar. Tüm kıyı ovalarında ekimi yapılan ve yurt dışına ihraç edilen tütün en çok Bakırçay Ovası’nda yetiştirilir.
Zeytin : Akdeniz ikliminin tanıtıcı kültür bitkisi olan zeytin en çok Ege Bölgesi’nde yetiştirilir. Türkiye üretiminin % 48’ini Ege Bölgesi sağlar. Edremit – Ayvalık Yöresi başta olmak üzere tüm kıyı kesiminde ve yer yer 100 km içerilere kadar zeytin yetiştirilir.
Üzüm : Türkiye’de üzüm üretiminin % 40’ını sağlayan bölge 1. sırada yer alır. Kurutularak ihraç edilen çekirdeksiz üzümün tamamını Ege Bölgesi üretir. Başta Gediz Ovası olmak üzere Büyük ve Küçük Menderes ovalarında yetiştirilir.
İncir : Kış ılıklığı isteyen ve Akdeniz iklimine uyumlu olan incirin %82’si bu bölgede yetiştirilir. Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz ovalarında incir üretimi yoğunlaşır. Kurutularak yurt dışına ihraç edilen incirin en çok yetiştirildiği yer ise Aydın’dır.
Pamuk : Akdeniz iklimine uyumlu olduğundan kıyı ovalarında ekimi yapılır. Büyük Menderes ve Gediz ovalarında üretimi yoğunlaşır. Türkiye üretiminin % 42’sini sağlayan Ege Bölgesi üretimde ilk sırayı alır.
Turunçgiller : Akdeniz iklimine uyumlu olan ve kış ılıklığı isteyen turunçgil üretimi, İzmir’in güneyindeki kıyı ovalarında yapılrı. Türkiye üretiminin %10’unu sağlayan bölge, Akdeniz Bölgesi’nden sonra 2. sırayı alır.
Pirinç : Çöküntü ovalarında ekimi yoğunlaşır.
Sebze : Bölgenin sebze üretiminde önemli bir yeri vardır. Domates, biber, patlıcan, patates, salata, kereviz, pırasa, başlıcalarıdır.
Meyve : Bölge kendine özgü meyve üretimi ile diğer bölgelerden ayrılır. İncir, turunçgil ve üzümün yanı sıra elma ve kiraz üretimi de önem taşır.

İç Batı Anadolu Bölümü’nün Başlıca Tarım Ürünleri

Haşhaş : Tohumundan yağ ve kozasından morfin yapımında kullanılan afyon sakızının elde edildiği bir bitkidir. Bu nedenle ekimi devlet kontrolünde yapılır. Türkiye üretiminin %90’ını Ege Bölgesi karşılar. Afyonkarahisar çevresinde ekimi yoğunlaşır.
Tahıllar : Bölgede üretilen tahıl ülke üretiminin % 10’a yakın bölümünü karşılar. Tahıllardan buğday ve arpa, Afyon, Kütahya, Denizli ve Uşak’ta üretilir.
Şekerpancarı : Önemli bir endüstri bitkisi olan şekerpancarı Afyon, Kütahya ve Denizli’de üretilir.
Ayçiçeği : Denizel etkilerin sokulmadığı İç Batı Anadolu’da sulanabilen alanlarda yetişir.
Baklagiller : Uşak, bölgede nohut üretiminin en fazla yapıldığı yerdir.

Doğu Anadolu Bölgesi Tarım Ürünleri

Pamuk : Iğdır ve Malatya ovalarında yetiştirilir.
Tütün : Muş, Bitlis ve Malatya’da ekimi yapılır.
Tahıllar : Buğday Malatya, Elazığ, Erzurum-Pasinler ve Horasan ovalarında yetiştirilir. Buğdaya göre daha az sıcaklık isteyen arpa ise Kuzeydoğu Anadolu platolarında yetiştirilir.
Şekerpancarı : Sulanabilen tarım alanlarında yetiştirilir.
Sebze :
Lahana ve patates Erzurum-Pasinler ve Horasan ovalarında yetiştirilir.
Meyve : Kayısı yoğun olarak Malatya’da sulanabilen alanlarda, özellikle Fırat ve Tohma kıyılarında yetiştirilir. Ayrıca Malatya, Elazığ ve Erzincan’da dut üretimi yapılır. Akarsu boylarında elma bahçeleri bulunur.

ÜRÜNLER:

  • arpa
  • buğday
  • çavdar
  • tütün
  • şeker pancarı
  • pamuk
  • üzüm
  • kayısı
  • patates
  • lahana
  • kavun
  • karpuz
  • dut
  • elma
  • tahıl
  • baklagil
  • darı


Karadeniz Bölgesinde Yetiştirilen Tarım Ürünleri

  • MISIR
  • ÇELTİK (PİRİNÇ)
  • TÜTÜN
  • ÇAY
  • AYÇİÇEĞİ
  • FINDIK
  • TURUNÇGİLLER (Narenciye) (Portakal , mandalina, limon , greyfurt ve turunç)
  • PATATES
  • SOĞAN-SARMISAK


Mısır : Kıyı kesiminde buğdayın yerini almıştır. Halkın temel besin maddesidir. Bölge mısır üretiminde 1. sırada yer alır. Ancak üretilen mısırın tümü bölge içinde tüketildiğinden ticari değeri yoktur.
Tütün : Karadeniz Bölgesi, üretimde Ege Bölgesi’nden sonra 2. sırada yer alır. Bafra Ovası (Samsun) en yoğun ekim yapılan alandır. Ayrıca Tokat, Amasya, Düzce Ovası (Bolu) ve Rize Yöresi’nde yetiştirilir.
Fındık : Kış ılıklığına gereksinim duyan fındık Karadeniz iklimine en uyumlu üründür. Türkiye üretiminin %84’ü Karadeniz Bölgesi tarafından karşılanır. Bütün Karadeniz kıyılarında, yer yer iç kesimlerde yetişmesine karşın, en yoğun olarak Ordu ve Giresun’da üretilir.
Çay : Muson iklimine uyumlu bir tarım ürünüdür. Bol nem ve kış ılıklığına gereksinim duyar. Trabzon – Rize arasında Doğu Karadeniz kıyılarında, denize dönük yamaçlarda yetiştirilir. Ülke üretiminin tamamını Karadeniz Bölgesi karşılar.
Pirinç : Bol suya gereksinim duyar. Akarsu vadi tabanlarında ekimi yapılır. Tosya, Boyabat, Çarşamba ovaları başlıca ekim alanlarıdır.
Şekerpancarı : Bol yağışlı olan Doğu Karadeniz kıyıları dışında tüm bölgede yetişme koşulları vardır. Ekim alanları Kastamonu, Çorum, Tokat, Amasya illerinde geniştir.
Keten-kenevir : Nemli iklim bitkisi olan keten Batı Karadeniz Bölümü’nde Kastamonu ve Sinop’ta yetiştirilir. Kenevir ise uyuşturucu özelliği nedeniyle devlet kontrolünde üretilir.
Meyve : Amasya’da elma, Kastamonu’da erik, Rize’de turunçgiller, Orta Karadeniz’de üzüm, Batı Karadeniz’de kestane tarımı yaygındır.

Akdeniz Bölgesinde Yetiştirilen Tarım Ürünleri

Kış ılıklığına bağlı olarak turunçgil ve muz üretimi yapılır. Muzun %100’ü, turunçgillerin % 88’i bu bölgede üretilir. Ayrıca Türkiye pamuk üretiminin % 35’i, sebzenin % 26’sı, yerfıstığının % 88’i anasonun % 65’i ve susamın % 80’i bu bölgeden sağlanmaktadır.
Buğday: Bölgenin hemen her tarafında yetiştirilir. Çukurova’da pamuk ekilmeyen alanlarda da ekilir.
Pirinç: Hatay’da Amik Ovası’nda, K. Maraş çevresinde ve Silifke civarında yetiştirilir.
Pamuk: Başta Çukurova olmak üzere diğer kıyı ovalarında yetiştirilir. Türkiye pamuk üretiminin yaklaşık % 33′ü bölgeden karşılanır. Tütün: Göller Yöresi’nde ve Hatay çevresinde yetiştirilir. Gül: Özellikle Isparta ve Burdur çevresinde tarımı yapılır.
Turunçgiller: Kıyı boyunca Finike, Antalya, Alanya, Anamur, Silifke, Mersin, ve Dörtyol’da yetiştirilir. Türkiye turunçgil üretiminin yaklaşık % 89′u bölgeden karşılanır.
Muz: Alanya ve Anamur çevresinde yetiştirilir. Türkiye’de yetiştirilen muzun tamamı bölgeden karşılanır.
Haşhaş ve ve şekerpancarı: Özellikle Göller Yöresi’nin ürünleridir.
Zeytin ve üzüm: Kıyı şeridinde hemen her yerde yetiştirilir. Ancak bölge halkı daha kârlı olan pamuk üretimine önem verdiği için zeytincilik ve bağcılık fazla gelişememiştir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Yetiştirilen Tarım Ürünleri

Buğday : Bölgedeki tarım alanlarının yarısından fazlasında buğday ekilir. En fazla ekim alanına sahip Şanlıurfa’yı Diyarbakır izler.
Arpa : Bölgede yetiştirilen diğer önemli tahıl olan arpa, en fazla Şanlıurfa, Siirt ve Adıyaman’da yetiştirilir.
Pamuk : Bölgede en fazla ekilen endüstri bitkileri arasında yer alan pamuk, halen sulanmakta olan Akçakale ve Gaziantep’te yetiştirilir.
Kırmız Mercimek : Kuraklığa dayanıklı bir baklagildir. Türkiye üretiminin tamamına yakınını bu bölge sağlar. En çok Şanlıurfa ve Gaziantep’te yetiştirilir.
Susam : Az bir alanda ekimi yapılmaktadır. Ancak üretimi bölge için önem taşır.
Çeltik : Siverek’te yetiştirilmektedir.
Antep Fıstığı : Bölgenin karakteristik ürünüdür. Üretimin % 90’ı bu bölgede gerçekleşir.
Üzüm : Özellikle Gaziantep çevresinde bağcılık gelişmiştir. Üretilen üzüm yaş olarak tüketilmesinin yanı sıra pekmez, pestil ya da içki yapımında kullanılır.
Zeytin : Akdeniz ikliminin etkileri görülen Gaziantep yöresinde Kilis ve Islahiye çevresinde yetiştirilir.
Tütün : Sulama ile birlikte ekim alanları genişlemektedir. Üretimde Adıyaman ve Batman önde gelir.
Sebze : Sulanabilen alanlarda domates, biber, patlıcan gibi çeşitli sebzeler yetiştirilmektedir.
Meyve : Bölgenin karpuz üretiminde ayrı bir yeri vardır. Özellikle Diyarbakır çevresinde ağırlığı 20 kg’ı aşan karpuz yetiştirilmektedir.

SUYUN CANLILAR İÇİN ÖNEMİ

Yayınlandı: Aralık 21, 2011 / Diğer
SU
Hayatta kalma mücadelesinde su kadar önemli başka bir şey yoktur. Vücudumuzun % 70 sudur. Bir insan düzenli ve minimum miktarda su almaz ise, o insanın hızlı ve verimli olmasını bekleyemezsiniz. Bir insanın iklime, doğadaki aktivitesine ve ortam ısısına bağlı olarak minimum hergün 2.5 lt su içmesi gerekmektedir. İçtiğimiz su dışkı, idrar, vücuttan ve akciğerlerden çıkan nem sonucu kaybedilmektedir. Bu miktar her gün tekrar tamamlanmak zorundadır. Yemek yemeden bitkin vaziyette 30 gün dayanabilirsiniz ama su içmeden (bu süre ortama bağlı olarak) 7- 10 gün dayanabilirsiniz. Bu süre sonunda ölüm kaçınılmazdır. Aşağıda sıralanan önerileri su temin edinceye kadar (vücudumuzda mevcut suyu korumak için) uygulamalısınız.

1- Su kaybını önlemek ve güneşten yanmamak için vücut derimizi örtmemiz gerekmektedir.
2- Günün en sıcak saatlerinde aşırı çalışmadan kaçının.Yürümeniz zorunlu ise bunu acele etmeden yapın.
3- Suyunuz yoksa yemek yemeyin. Konuşarak ağzınızın ve boğazınızın kurumasına neden olacağınızdan bundan sakının.
4- Mevcut suyunuzu akşam serinliğinde veya gece küçük yudumlarla için.
5- Çevrenizde deniz suyu veya içilmez su varsa elbiselerinizi ıslatın. Bu işlem sizi serin tutar ve terlemenizi engeller.
6- Alkol ve sigara içmeyiniz.


İÇME SUYUNUN NİTELİKLERİ

– Su; kokusuz, renksiz, berrak ve içimi hoş olmalıdır.
– Sularda fenoller, yağlar gibi suya kötü koku ve tat veren maddeler bulunmamalıdır.
– Su tortusuz ve renksiz olmalıdır. – Su; hastalık yapan mikroorganizma ihtiva ermemelidir.
– Suda bulunan vibrio cholera, salmonella typhi, hepatit virüsü gibi mikroorganizmalar sudan
geçerek hastalığa sebep olurlar. İçme sularının kesinlikle bakteriyolojik kirlilik taşımaması gerekir. – Suda sağlığa zararlı kimyasal maddeler bulunmamalıdır. Bazı kimyasal maddeler zehirli etki yapabilir. Arsenik, kadmiyum, krom, kurşun, civa gibi… Bunun yanında baryum, nitrat, florür, radyoaktif maddeler, amonyum, klorür gibi maddeler sınır değerlerinin üzerinde sağlığa olumsuz etkileri olan maddelerdir. Aynı zamanda bazıları suya kirli suların karıştığının göstergesidir. – Sular kullanma maksatlarına uygun olmalıdır.
– İçme suyu ve sanayide, kullanma sularında demir, manganez ve sertlik değerleri önemlilik arzeder. – Sular agresif olmalıdır.
– Suların agresifliği, serbest karbondioksit ( CO2 ) ile bikarbonat ( HCO3-) iyonunun dengede
olmasından ileri gelir. Suların agresifliği boruların korozyonuna sebebiyet verir. Ayrıca boruların aşınması halinde borudan ayrılan elementler su kalitesinin bozulmasına sebep olur.

VÜCUTTA SUYUN ROLÜ


– Sıcaklığın düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynar.
– Derinin nemlenmesinde, toksinlerin atılmasında ve vücudun temizlenmesinde temel bir görev üstlenir.

– Böbreklerin çalışmasını kolaylaştırır.
– Çözücü rolüyle vitaminleri ve mineralleri hem taşır, hem de vücutta çözülmesini sağlar.
– Kayganlaştırıcı bir madde olması nedeniyle birçok organın gerektiği gibi çalışmasını sağlar


BESINLERIMIZ SINIFLANDIRILMASI

Beslenme, insanın büyüyüp gelişmesi, sağlıklı yaşaması ve enerji üretebilmesi için gerekli maddeleri alıp vücudunda kullanmasıdır. Beslenme sırasında aldığımız yiyecek ve içeceklere besin denir.
A) Yapılarına Göre Besinlerimiz
ORGANİK BESİNLERİNORGANİK BESİNLER
Karbonhidratlar Madensel Tuzlar
Yağlar Su
Proteinler
Vitaminler
B) Görevlerine Göre Besinlerimiz
ENERJI VERENLER DUZENLEYICI YAPICI-ONARICI
Karbonhidratlar Vitamin Protein
Yağlar Su Madensel Tuzlar
Proteinler Madensel Tuzlar Su

KARBONHİDRATLAR

Karbonhidratlar organizmada öncelikli olarak enerji elde etmede kullanılırlar. 1 gr karbonhidrattan 4.1 kalorilik enerji elde edilir. Karbonhidratlar enerji elde etmenin yanında hücre zarının, nükleik asitlerin, organik moleküllerin de yapısına katılırlar.
Yapılarında karbon, hidrojen ve oksijen atomu bulun-dururlar. Yeşil bitkiler atmosferdeki karbondioksiti köklerinden aldıkları suyla birleştirerek glikozu oluştururlar.

CO2+H2O————–GLIKOZ +O2


Karbonhidratlar şeker ve şekerli yiyecekler ile ekmek, Makarna, patates ve tahıllarda bulunur.
Karbonhidratların en küçük yapıtaşı glikozdur. Çok sayıda glikoz molekülü farklı şekillerde biraraya gelerek nişasta, selüloz veya glikojeni oluştururlar.

KARBONHİDRAT ÇESİTLERI
Glikoz:En basit şeker olarak bilinen glikoz bitkide fotosentez olayı sonucunda oluşur. Glikozun fazlası bitkilerde nişasta, hayvanlarda glikojene dönüştürülerek depolanır.
Nişasta:Yalnızca bitkide depo besin maddesi olarak görülür. Çok sayıda glikoz molekülünün bir araya gelerek oluşturduğu bir yapıdır. Arpa, buğday, patates gibi besinlerde görülür. Suda erimezler. Hücre zarındaki porlardan geçemeyecek kadar büyük moleküllerdir. Hayvanlar nişastayı sindirim olayı ile glikoza dönüştürerek kullanırlar. Nişastanın ayıracı iyot çözeltisidir. Nişasta iyot çözeltisi ile mavi-mor renge dönüşür.
Selüloz:Bitkı, mantar ve bakteri hücrelerinde hücre zarının dışında bulunan hücre çeperi selülozdan olu-şur. Selüloz hayvan hücrelerinde bulunmaz. Aynı zamanda hayvanlarda selülozun sindirimi yapılamaz. Sadece geviş getiren memelilerin bağırsaklarında bulunan bakteriler selülozu sindirebilirler.
Glikojen:Hayvan hücrelerinde ve mantar hücrelerin-de fazla glikozun depo şekli glikojendir. Bitkilerde glikojen bulunmaz. Hayvanlarda glikozun fazlası kas ve karaciğerde glikojen şeklinde depolanır. Kandaki glikoz seviyesi düştüğünde ise glikojen glikoza dönüşe-rek kana geçer.

YAĞLAR

Yapılarında hidrojen, oksijen ve karbon atomu vardır. En küçük yapıtaşı yağ asidi ve gliseroldur. Yağlar beyaz kağıt üzerinde saydam leke bırakmaları ile tanınırlar. Canlılar yağları enerji elde etmede kullanırlar.
Görevleri:
1. Vücudun ısı yalıtımını sağlarlar.
2. Vücudu darbelere karşı korurlar.
3. Hücre zarının yapısına katılırlar.
4. Hormonların yapısına katılırlar.
5. Depo besin maddesi olarak görev yaparlar.

6. İç organların etrafını sararak onları korurlar.
Yağlar oda sıcaklığında katı ya da sıvı olmalarına göre ikiye ayrılırlar.

— Sıvı Yağlar: Oda sıcaklığında sıvıdırlar. Bitkisel yağlardır. Mısır özü, zeytin yağı, susam yaği gibi-
— Katı Yağlar: Oda sıcaklığında katıdırlar. Hayvansal yağlardır. Tereyağı, kuyruk yağı gibi.

PROTİNLER


Yapılarında karbon, hidrojen, oksijen ve azot bulunur. En küçük yapıtaşı aminoasitlerdir. Büyüme, gelişme, yaralanan dokuların onarılması için gerekli olan bir yapı maddesidir. Hayvansal besinlerde daha fazla bulunur. (Et, balık, tavuk, yumurta, süt ve peynirde bol miktarda bulunur.) Aynca tahıllar ve baklagiller de proteince zengin besinlerdir.
Canlılar proteini yapı maddesi olarak kullanırlar. Ancak çok zor durumda kalınırsa proteinler enerji verici olarak da kullanılır. Enzimleri de proteinler oluşturur.
Örnek-1
Protein, yağ ve karbonhidratları enerji verme kabiliyetlerine göre en çok enerji verenden en az enerji verene doğru sıralayınız.
Çözüm:
En çok enerji verenden en az enerji verene doğru be-sinler;
Yağlar > Proteinler > Karbonhidratlar
(9,1 kalori) (4,3 kalori) (4,1 kalori)
Örnek – 2
Protein, yağ ve karbonhidratları sindirim kolaylığına göre sıralayınız.
Çözüm:
En kolay sindirilenden en zor sindirilene doğru besinler;
Karbonhidratlar – Proteinler – Yağlar
Örnek – 3
Besinlerin organizmadaki kullanım sırası nasıldır?
Çözüm:
Karbonhidratlar – Yağlar – Proteinler
Örnek – 4
Yağlar proteinlerden daha zor parçalandığı halde neden proteinlerden önce enerji verici olarak kullanırlar?
Çözüm:
Proteinler canlının temel yapıtaşıdır. Canlı protein sindiriyorsa bir anlamda kendini sindiriyor demektir. Bu olay uzun süren açlık durumunda görülür.

ENZİMLER
Bu moleküller vücut ve hücre içerisinde hiç durmaksızın harıl harıl çalışırlar.Örnek verecek olursak hücre içerisindeki enzimlerden bir tanesi, bir saniyede 40 ayrı reaksiyona girebilmektedir.Bu bir kimyasal enzim için çok yüksek bir hızdır.Fakat hücrelerinizde bu enzimlerden binlercesi vardır ve her bir enzim birbirlerinden bağımsız olarak hiç durmadan reaksiyona girerler.
Enzimlerin 3 boyutlu yapıları oldukça karmaşık bir düzene sahiptir.X ışını difraksiyonları ile belirlenen bu şekiller arap saçı gibi görünsede aslında enzimler çok hassas bir hesapla üretilmiş moleküllerdir.
Bu karmaşık yapılı enzim aslında düz bir aminoasit zincirinden meydana gelmiştir.Fakat bu kadar karmaşık olmasının nedeni zincirdeki bazı aminoasitlerin diğer bazı aminoasitlerle bağ yapmasından dolayıdır.
Enzimlerin görevlerine gelince ;
Enimler bir kimyasal tepkimeyi hızlandırmak için tepkimeye katılan fakat hiçbir değişikliğe uğramadan tepkimeyi terk eden mükemmel moleküllerdir.Her enzimin çok özel bir fonksiyonu vardır.Her biri protein yapıda olmasına karşın hiçbirinin görevi aynı değildir.Bunun nedeni ise az önce bahsettiğimiz 3 boyutlu yapısından dolayıdır.

Enzimlerin diğer önemli özelliği ise sabit bir sıcaklıkta ve sabit bir pH da maksimum hızla çalışmalarıdır.
Örneğin ağızınızdan salgılanan tükürük sıvısı içerisindeki enzimler, yanlızca pH ı yüksek olan ortamlarda, yani bazik ortamlarda çalışabilirler.Fakat buna karşın midenizdeki enzimler ise pH ı yanlızca 2-3 arasında olan ortamlarda çalışabilmektedir.İşte bu yüzdendir ki midenizdeki enzimlerin çalışabilmesi için mide sürekli olarak asit salgılar.Bu sayede pH 1-2 seviyesine kadar düşürülür.
Hücre içerisinde ise insan aklının kavrayamayacağı derecede karmaşık kimyasal tepkimeler meydana gelir.Bir hücre içerisinde meydana gelen kimyasal reaksiyonlar o kadar karmaşıktır ki bu işlemleri meydana getirecek bir fabrika kurmaya kalksanız, bu fabrikayı İstanbul şehri kadar büyük bir bir arazi üzerine kurmanız gerekecekti.
İnsan vucüdunda 1 değil 60-70 trilyon tane hücre olduğunu düşünürseniz karmaşıklığın boyutunun ne kadar büyük olduğunu hayal etmeye başlarsınız.

Enzimlerin çalışma şekli:
Enzimler başardıkları işler yanında çalışma şekilleride hayli ilginçtir.Bir enzim sahip olduğu 3 boyutlu yapısıyla yanlızca bir kimyasal tepkimeyi katalizleyebilir.Bir kimyasal tepkimeye giren enzim başka hiçbir kimyasal reaksiyona girmez.
Reaksiyona giren enzimi bir “U” şekli olarak düşünürsek bu enzimin içine yerleşecek madde (substrat) ancak çubuk şeklinde olmak zorundadır.Eğer kimyasal maddeler daire, kare veya başka tip şekillerde olursa enzim tarafından katalizlenemez.
Hücrede bulunan binlerce enzimden bir kaç tanesinin eksikliği kimyasal reaksiyon faaliyetlerini arap saçına döndürmektedir.Bu enzimler hücre için “olmazsa olmaz” niteliktedir.
Hepimizin çok iyi bildiği bir hastalık olan “Albinizm” hücredeki enzimlerden yanlızca bir tanesinin eksikliği neticesinde meydana gelen bir hastalıktır.
Bu hastalığa neden olan problem ise şu şekilde meydana gelir.

Tirozin Tirozinaz Melanin

Bilindiği gibi deriye renk veren pigmentin adı “Melanin” dir.Bu pigment gerekli miktarlarda üretilerek deriye belli bir renk tonu kazandırılır.Fakat “Albinizm” hastalığı mevcut olan kişilerde yukarıdaki denklemde görülen “Tirozinaz” enzimini sentezleyen DNA hasar görmüştür.Dolayısıyla DNA hatalı olduğu için Tirozinaz enzimini üreteceği yere şekli değişik başka bir enzim üretmektedir.Bu enzim ise Tirozin maddesini tanıyamamakta, ve Tirozin maddesini Melanin pigmentine çevirememektedir.
Hücredeki bu reaksiyon Tirozin aşamasında duraklayınca, hasta kişide albino deri ve albino saç meydana gelmektedir.Yani bembeyaz bir ten.
Bu örnekten anlaşılacağı gibi organizma içerisinde tek bir enzim eksikliği bile çok büyük tahribatlara neden olabilmektedir.
Bunun tam tersine güneşe çıkan insanların ise deri rengi bir süre sonra kararmaya başlar.Bunun nedeni hücredeki bazı enzimlerin eksikliğinden değil, yanlızca güneş ışığının Tirozinaz enzimini aktive etmesinden dolayıdır.Tirozinaz enzimi güneş ışığına maruz kaldığı zaman çok aktif bir hale geçer.Tabii enzim canlanırken aynı zamanda DNA ile senkronize çalışmaya başlar.DNA durmadan Tirozin üretir, Tirozinaz enzimi ise aktif konumda sürekli olarak Tirozine saldırır.
Tabii sizin derinizde sürekli Melanin pigmenti birikir ve kararmaya başlarsınız.

Bazı ilginç enzimler
Vücudun vazgeçilmez askerleri olan enzimlerden bazıları gerçekten oldukça ilginç görevler üstlenmişlerdir.İlginç görevleri olan enzimlerden DNA ile birlikte çalışanlar bunların başında gelir.
DNA, kendinin kopyasını çıkarabilen bir moleküldür.Tabii bu işi kendi başına yapamaz.Bunun için birçok enzim görev alır.Özellikle DNA replikasyonundan (kopyalama) sonra bazı enzimler DNA ya tıpkı bir annenin yavrusuna baktığı gibi bakarlar.
Mesela DNA kendini kopyalar kopyalamaz bazı enzimler DNA üzerine hücum ederek derhal tarama yapmaya başlarlar.Yaptıkları bu taramalarla DNA üzerinde yanlış kopyalanmış bir baz’a rastlarlarsa derhal bu baz’ı yerinden sökerler.Daha sonra sökülen bu yanlış baz’ın yerine doğrusunu ekleyerek hatayı giderirler.
Diğer bir enzim bu enzimin ardından yenilenen bölgeye müdahele ederek yerleştiren doğru baz’ın yerine sıkıca bağlanmasını sağlar.
Diğer bir ilginç enzim ise DNA dan RNA sentezi sırasında görev alır.Bu enzim sentezlenen RNA da yanlış ve gereksiz kopyalanmış bazları tek tek yerinden sökmek yerine, yanlış bazların sıralandığı bölgeleri tespit ederek baz dizilerini bu bölgelerden makas gibi keser.Fakat bu kesme işlemi tek bir bölgede değil de birden fazla bölgede meydana gelince DNA parça parça ayrılmaya başlar.
Ama hücre bununda önlemini alarak olay yerine ikinci bir enzimi gönderir.Bu enzim ise parça parça ayrılmış enzimleri kollarından tutarak yanyana getirir ve birbirine bağlar.
Enzim adını verdiğimiz kompleks molkeüller, aslında hücre içerisinde üstlendikleri görevleri bakımından birer mucizedirler.Aminoasitlerden oluşan şuursuz birer molekül yığını olmasına karşın oldukça iyi düşünülmüş fonksiyonarı yerine getirirler.
Vücuttaki olağanüstü karmaşa
Vücutta vuku bulan karmaşalara değinmeden önce “Hormon” adı verilen maddelerin ne olduğunu öğrenmemizde fayda var.
Hormonlar, vücudun bazı özel bölgelerinde üretilip kana verilen ve kan yoluyla vücudun başka bölgelerine iletilen proteinlerdir.Bu proteinler tıpkı enzimler gibi çalışarak, kan yoluyla ulaştıkları organı ya aktive eder yada inaktive ederler.Hormonlar bundan başka terleme, suyun geri emilimi, üreme, hücre çoğalması vs. daha birçok metabolik faaliyetlerde görev alır.
Hormonlar enzimlere çok benzerler.Tek farkları enzimler gibi sürekli olarak kimyasal reaksiyonlara girip çıkmazlar.Ayrıca kan yoluyla ulaştıkları organlar üzerinde yaptıkları etkiler uzun sürelidir.
Şu an bilgisayar başında susamış olabilirsiniz.Eğer susadıysanız veya acıktıysanız, duyduğunuz bu hisler tamamen hormonal kaynaklıdır.Mesela acıktığınız vakit vucüdun belirli bölgelerinden salgılanan hormonlar beyine ulaşarak beyinde bir açlık hissi oluşturmaya başlarlar.Dolayısıyla sizde bir yemek yeme isteği doğar.

Caminin Bölümleri

Yayınlandı: Aralık 15, 2011 / Diğer

caminin bölümleri resimli

Harim:
Sanat tarihi teknolojisinde, camilerde namaz kılmaya tahsis edilen mekana denmektedir.
Harim, Allah’la O’nun kulu olan insan arasında bir nevi bağ kurma mahalli olması sebebiyle kutsal sayılır. Namaz dışında eğitim ve öğretim gibi bazı faaliyetlerin uygulanmasında da açık olmakla birlikte saygılı bir tutumla belli kurallar dairesinde hareket edilmesi gereken bir mahaldir.

Mihrab:
Kelime olarak “Harabe” kökünden gelir.
Terimde camilerin kıbbe duvarında, yarım daire şeklinde ve öne doğru eğik olan yere mihrab denir. Gene mihrab, cami harimlerinde, müslümanların namaz kılacakları kıble yönünü belirleyen, kıble duvarına açılmış, cemaatle namazlarda imamın en önde durduğu yerdir.

Minber:
Arapça’da “nebera” (yüksek olmak) ukökünden gelmekte ve yüksek yer, ikemle semeri, sedye manaları ifade etmektedir. Terimde, Cuma ve bayram namazı kılınan yerlerde hatiplerin hutbelerini okumak için çıktıkları basamaklı yerlere minber denmektedir. Mihrabın sağ tarafında ve kıble duvarına dik olarak durur.

Vaaz Kürsüsü:
Kürsü kelime olarak; sandalye, taht ve divan manasına gelmektedir. Aynı zamanda, camilerde vaizlerin cemaata vaaz vermek için üzerine çıktıkları yüksekçe bir yere de kürsü denmektedir.

Hünkar Mahfili:
Sultanların inşa ettikleri camilerde zeminden yüksek ve kafesle bölünmüş yere denmektedir.

Müezzin Mahfili:
Müezzinlerin, camilerde, birarada oturmaları için ayrılmış yüksekçe yerdir.
Şartlarına uygun kişilerin (Müslüman, aklı başında vb.) günde 5 defa müezzin tarafından camiye gelmeleri için yapılan çağrıya uyarak camiye gelenler bir topluluk oluşturur. Burada yapmaları gereken ibadeti yaparlar. Budan sonra birbirlerinin hatırlarını sorarlar, sıkıntıda olanlara yardım ederler. Hasta olanları öğrenir, ziyaret ederler. Sevgiye, saygıya dayanan bir toplum oluşmasına yardım ederler. Ayrıca bilhassa Cuma günleri ve bayramlarda kürsü ve hutbede yapılan vaazlarla dini bilgilerini geliştirirler, birbirleriyle olan ilişkilerinde nelere dikkat etmeleri gerektiğini öğrenmiş olurlar.

Son Cemaat Yeri:
Cemaate yetişemeyenlerin sonradan namazlarını kılabilmeleri için ayrılmış yer.

Minare:
Aslı “menare” olan bu kelime dilimize “minare” olarak geçmiştir. Nur yeri (ışık yeri) manasına gelip, camilerde ezan okumak maksadıyla inşa olan yüksek yere minare denmektedir.

Şadırvan:
Namazdan önce abdest almak için, genellikle avlu ortasında bulunan ve etrafında muslukların sıralandığı su haznesidir.

Avlu:
Cami harimlerine bitişik, genellikle şadırvan veya revaleyi kapsayan üstü açık yerlere denir.

harim,mihrap,minber,kürsü,mahfil,son cemaat yeri,şadırvan,minare,avlu resimlerin sıralaması bu şekildedir.

BOŞALTIM SİSTEMİ ve SAĞLIĞI

Yayınlandı: Aralık 15, 2011 / Diğer

BOŞALTIM SİSTEMİ

1- Boşaltım Sistemi :
Canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için dışarıdan aldıkları besin içerikleri, vücutta enerji üretimi için, yapım ve onarım için ve düzenleyici olarak kullanılır. Besin içeriklerinin hücrelerde yaşamsal faaliyetlerde kullanılması (besin maddelerinin hücrelerde parçalanması) sonucu oluşan su, madensel tuzlar, karbondioksit gazı, amonyak, üre, ürik asit gibi zararlı ve atık maddelerin vücut dışına atılmasına boşaltım denir. Boşaltım olayını gerçekleştiren sisteme boşaltım sistemi denir. Boşaltım olayında, hücrelerde oluşan zararlı atık maddeler, vücuda dışarıdan alınarak kana karışan zararlı maddeler ve vücudun ihtiyacından fazla alınan yararlı maddeler dışarıya atılır.
İnsanlarda boşaltım sistemini oluşturan organlar; böbrekler, idrar (sidik) borusu (kanalı) (üreter), idrar (sidik) torbası (kesesi) ve üretradır.
İnsanlarda deri, akciğerler ve kalın bağırsak ta boşaltım yapan diğer organlardır. Ayrıca karaciğer de boşaltıma yardımcı organdır.
İnsanlarda boşaltım sistemi, solunum ve dolaşım sistemleri ile birlikte çalışır

  1.  BOŞALTIM SİSTEMİNİN SAĞLIĞI


1- Gerekli miktarda sıvı alınmalıdır. (Böbreklerin rahat çalışması için bol sıvıya ihtiyacı vardır. Alınan sıvı miktarı sıcak  havalarda arttırılmalıdır. Günlük en az 2 litre su alınmalıdır.)
2- Böbrek iltihabı rahatsızlıklarında tedavi yarıda kesilmemeli ve ilaçlar zamanında alınmalıdır. Böylelikle amaçlanan tedavinin etkili olması sağlanmalıdır.
3- Böbrekler ve idrar yolları soğuktan korunmalıdır.Yani böbreklerimizi üşütmemeliyiz.
4- Aşırı acı ve baharatlı yiyecekler yenilmemelidir.
5- Düzenli banyo yapılmalıdır. (Derideki gözeneklerin açılması için).
6- İçilen su ve yenilen besinler temiz olmalıdır.
7- İdrar uzun süre tutulmamalıdır. (Böbrek taşları oluşabilir).
8- Diş çürükleri ve boğaz iltihabı hemen tedavi ettirilmelidir. (Çürük veya iltihaba yol açan mikroorganizmalar, kalıcı böbrek rahatsızlıklarına yol açabilir.)
9- Kişisel temizliğe dikkat edilmelidir.

Boşaltım Sistemi Hastalıkları

Boşaltım sistemi hastalıkları, boşaltım sistemimizde bulunan organların görevini yapamayacak şekilde deforme olması veya mikrop kaparak iltihaplanmasıdır. En çok rastlanan boşaltım sistemi hastalıklarını, böbrek iltihaplanması(nefrit), mesane iltihabı, albümin, sistit, üremi, böbrek yetmezliği ve böbrek taşı olarak açıklayabiliriz. Bu hastalıkların neler olduklarını ise aşağıda detaylı olarak bulabilirsiniz.

Böbrek İltihaplanması (Nefrit) Hastalığı:

Nefrit hastalığı vücudumuzda bulunan böbreklerin iltihaplanmasıdır. Akut ve kronik böbrek iltihaplanması olmak üzere 2 türlü nefrit vardır. Bu iltihap çeşidindeki mikrop, diğer iltihap mikroplarından farklı olmakla birlikte böbreğin dokusuna zarar vererek böbreğin çalışmasını azaltmaktadır.
Akut nefritte, böbreğin bulunduğu yerlerde ani ağrılar oluşmaktadır. Kişi idrara çıktığında ani yanmalarla kendini gösterir. Bazen bir böbrekte bazen de iki böbrekte görülebilir.
Kronik nefritte ise, akut nefritin sonrasında oluşmaktadır. Akut nefrit tedavi edilmemiş veya fark edilmemiş ise kişide kronik nefrit oluşmuştur.

Böbrek Yetmezliği Hastalığı:

Böbrek yetmezliği akut ve kronik olmak üzere iki çeşittir. Bu hastalıkta kişide bulunan böbrekler faaliyetlerini tam olarak yapmamaktadır. Kişinin böbrek yetmezliğine yakalanıp yakalanmadığını öğrenmek için, kanda bulunan üre ve kreatin oranın bilinmesi gerekir.

Böbrek Taşı Hastalığı:

İdrar yollarındaki iltihaplanma sonrası tıkanma durumu oluşmuş ise, idrar yolu ile dışarı atılamayan zararlı maddeler vücudumuza çöker ve böbrek taşlarını oluşturur.

Mesane İltihabı (Sistit) Hastalığı:

Sistit denilen boşaltım sistemi hastalığıdır. İdrar kesesinin yani mesanenin iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Bu yüzden bu hastalığa, mesane ya da idrar kesesi iltihaplanması da denilmektedir.

Albümin Hastalığı:

Böbreklerimizdeki idrarı süzmeye yarayan kapsüllerin görevlerini tam olarak yerine getirmemesi nedeniyle ortaya çıkan bir hastalıktır.

Üremi Hastalığı:

Kişideki böbreklerin üreyi ayrıştıramaması nedeniyle ortaya çıkan bir boşaltım sistemi hastalığıdır. Bu hastalık nedeniyle kandaki üre oranı yükselir.

BATIL İNANÇ

Yayınlandı: Aralık 15, 2011 / Diğer

13. Cuma neden uğursuzdur?

Batıl inanç , mantıksal bir temele dayanmayan inanç ve davranışlara denir. Bazen, nedenini bilmediğimiz davranışlarda bulunur ya da sözler söyleriz. Yolculuğa çıkan birisinin arkasından yere su dökmeyi, merdiven altından geçmemeyi, gece tırnak kesmemeyi, aksıran birisine “Çok yaşa!” demeyi bunlara örnek olarak verebiliriz.

Elinden bıçak alırken tükürme

Batıl inaçların kökenini, eski paganist inançlarda aramak gerekir. Bu çağlardan kalma batıl inanç dediğimiz alışkanlıklar devam etmiş, oysa bir zamanlar bunları anlamlı kılan inançlar çoktan unutulup gitmiştir.

Evde şemsiye açmama

Batıl inançların büyük bir bölümü karılara dayanır. Bazıları çok eski tarihlerden gelen boş inançlara ilişkin yalnızca bazı varsayımlarda bulunabiliriz. Günümüzde Ay’ın Dünya’nın bir uydusu olduğunu biliyoruz. Oysa bundan binlerce yıl önce yaşamış insanlar Ay’ın bir tanrıça olduğuna sanıyor, insanlara zenginlik ve uğur getirdiğini inanıyorlardı. Günümüzde yeni ay çıktığında sevdiği kişinin yüzüne bakmak ya da altına el sürmek türünden davranışlar o dönemlerden kalmış olabilir. At nalının uğurlu sayılmasının nedenlerinden biri, belki de eski Avrupa topluluklarından Keltlerin atın kutsallığına inanmalarıdır. Eskiçağlarda topraktan çıkarılan demir cevherinden demir eşya üretme sanatının büyücülük olduğuna inanılması da bu inancı doğurmuş olabilir.

Merdiven altından geçmeme



Aksıran bir kimseye “çok yaşa!” denmesinin, aksırma sırasında ruhun geçici olarak bedenden ayrıldığına ilişkin eski inançlardan doğmuş olduğu düşünülebilir. Aksıran kimseyi bu sözlerle sevindirmek, belki de ruhun esenlikle geri dönmesine yardımcı olma amacını taşır.

13 rakamının uğursuz olduğu batıl inancının ise, eski İskandinavların dinlerindeki bir öyküye dayandığı sanılmaktadır. Bu öyküye göre, düzenbaz tanrı Loki, öbür 12 tanrının katıldığı bir şölene 13. olarak gitmiş ve eğlenceyi bozmuştur. Bu olayın yol açtığı kavga, İskandinavların en gözde tanrısı Balder‘in ölümüyle sonuçlanmıştır. Bu batıl inanç hâlâ öylesine güçlüdür ki, bazı kimseler 13 kişiyi aynı masaya oturtmaktan kaçınır. Bazı ünlü otellerde 13 rakamı taşıyan oda ve kat yoktur.

Sağ ayakla kapıdan çıkma                  Sağ el kaşınınca para gelmesi


Anadolu’da halk arasında boş inançlara günümüzde de rastlanır. Bunlardan birkaç örnek şöyledir: İlk rastlanılan kişinin toplumsal durumu ve halk arasındaki itibarına göre işlerin rast gidip gitmeyeceği konusunda yorumlar yapılır. Esnaf, o gün işlerin iyi gitmesi için siftah parasını yere atar ya da yüzüne sürer. Birine kesici alet verilirken düşmanlığa yol açmasın diye üzerine tükürülür. Akşam tırnak kesmek iyi sayılmaz. Ay tutulması ve Güneş tutulması sırasında silah atılıp, teneke çalınarak önlerini kapatan cin-peri topluluğun kaçırılabileceğine inanılır.

Kara kedi görünce saçını tutma, tükürme, vs…

Batıl inançların çoğu çok eskilere dayanmakla birlikte, yenileri de vardır. Örneğin, aynı kibritle art arda üç sigara yakmanın uğursuzluk getireceğine inanılır. Bu inancın 1899-1902 arasında İngilizlerin Güney Afrika’da yaşayan Afrikanerler ile yaptığı Güney Afrika Savaşı‘ndan kaynaklandığı söylenmektedir. Söylenceye göre, usta Afrikaner nişancıları üç İngiliz askerinin tek bir kibritle sigaralarını yakmaları sırasında yerlerini saptamış ve yanık kibriti elinde tutan askeri öldürmüştür. Bu yeni bir batıl inanç böyle doğmuştur.

13. Cuma neden uğursuzdur?


Sigara;

  • Bağımlılık – Nikotin maddesinin bağımlılık yaratıcı özelliği eroininkine çok benzer.
  • Sırt ve Bel AğrısıSigara içmek, belle ilgili hastalıkların tedavisini engelleyen yegâne faktörlerden biridir. Bunun yanında normal insanlarda da zaman zaman şiddetli sırt ve bel ağrılarına yol açabilir. Bunun nedeni, sigara içen kişilerde vücudun, omurilikteki disklere çok zayıf miktarda oksijen göndermesidir.
  • Prostat KanseriSigara içmek bütün bu tarz kanser türlerinin %40’ının nedenidir.
  • Göğüs KanseriSigara içen kadınlar içmeyenlere göre %75 daha fazla göğüs kanserine yakalanma riski taşırRahim Kanseri – Sigara içen kadınlar içmeyenlere göre 4 kat daha fazla rahim kanserine yakalanma riski taşır.
  • Çocukluk Solunum Problemleri — Annesi ya da babası sigara içen çocuklar 6 kat daha fazla solunum yolu hastalıklarıyla karşılaşma riski taşır. (Soğuk algınlığı, kulak iltihapları, bronşit, bademcik problemleri, astım ve de zatüre ‘ki bazen ölüme bile yol açar’)
  • Şeker HastalığıSigara içmek, vücudun insülün salgılama yeteneğini zamanla yok eder. Bu da şeker hastalığına yol açar.
  • İlaca Karşı BağışıklıkSigara içenler belli bir ilacın etkili olması için çok daha büyük dozlarda o ilacı kullanmak zorunda kalır.
  • Kulak EnfeksiyonlarıSigara içenlerin çocuklarının oititis hastalığına yakalanma riskleri vardır.
  • Emphysema – Bu hastalığın yol açtığı ölümlerin %85’i sigara yüzünden olur. (ciğerlerdeki alveoller zamanla esnekliğini kaybeder. İlerleyen safhalarda, yoğun bir biçimde solunum zorluğu olur ve hasta solunum makinesine bağlanmak zorunda kalır.)
  • Boğaz Kanseri – Boğaz kanseri vakalarının %80’ine sigara yol açar.
  • Mide KanseriSigara içenlerin mide veya bağırsak kanserine yakalanma riski içmeyenlere göre 2 kat daha fazladır.
  • Kalp HastalıklarıSigara içenlerin kalp krizine yakalanma riski içmeyenlere göre 4 kat daha fazladır.
  • Kısırlık – Çiftlerden sadece birinin sigara içmesi çocuk olmaması riskini 3 kat arttırır.
  • Kangren– Akciğerler verimsizleştiği için, vücuda çok az oksijen yayılır. İnsan vücudu, bu çok az miktardaki oksijeni mecburen iç organlara dağıtmak zorunda kalır. Bundan dolayı kalbe en uzak kısımlar olan parmak uçlarından itibaren hücreler süratle zincirleme olarak ölür. Çoğu zaman kollar ya da bacaklar kesilebilir. Karaciğer Kanseri – Karaciğer kanseri vakalarının % 80’i sigara yüzünden olur.
  • Gırtlak Kanseri – Günde 25 tane sigara içiyorsanız 30 kat daha fazla gırtlak kanserine yakalanma riski taşırsınız. Bu da ilk başlarda konuşma zorluğu ilerleyen safhalarda tamamen konuşamamaya sebebiyet verir.
  • Erken Doğum ve Bebeğin Hafif Doğması – Günde sadece 5 tane sigara içen hamile bir kadının erken doğum yapması ya da oldukça küçük ve de sağlıksız bir bebek doğurma riski inanılmaz boyutlardadır.
  • Ağız Kanseri – Ağız kanseri vakalarının tamamına sigara yol açar.
  • MenopozSigara içen kadınlarda beklenenden 5-10 yıl daha erken menopoz görülür. Bu da kemiklerin erkenden incelmesine ve de erimesine neden olur.Yemek Borusu Kanseri – Bu kanserden ölenlerin hemen hemen hepsi sigara içtikleri için ölmüşlerdir.
  • Erken Yaşlanma -Düzenli bir şekilde sigara içilmesi, deri yapısını bozar, kırışıklıklara yol açar. Bunun yanında dişler sararır ve de kararır, tırnaklar sağlıksızlaşır.
  • İyileşme ZorluğuSigara içenlerin yaraları çok daha zor kapanır. Bunun yanında ameliyat sonrası yaralarının iyileşmeme olasılıkları vardır.Diş Kaybı – Sigara içmek diş kayıplarında önemli bir faktördür.

2. Alkol;

Alkollü içkiler tesirlerini ihtiva ettikleri etil alkol ile sağlarlar. Bu maddenin az miktarı (kan seviyesi 100-200 mg/cc iken) zahiri olarak (görünüşte) canlılık sağlar zannedilirse de daha çok alınır ve 200-300 mg/cc kan seviyesine ulaşırsa depresyon ve fiziki güçlerin yönlendirilmesinde güçlükler ve azalmalar olur. Kişiye ve bünyeye göre değişmekle beraber miktarın daha da arttırılması ve 500 mg/cc’yi bulmasıyla nefes alma güçleşebilir ve hatta ölüme sebebiyet verebilir. Bunlar alkolün birden alınmasında ortaya çıkan belirtilerdir. Devamlı alanlarda ise vücut işleyişinde kalıcı bozukluklar olur.
Alkoliklerin en az 1/4’i karaciğer yetersizliği, beslenme yetersizliği ve mide rahatsızlıklarıyla karşı karşıyadır. Psikolojik durum bozuklukları ise bunlarda çok daha yaygındır.
Alkolizmin erken devresinde hastalar ekseri normal ağırlıktadır veya kilo fazlalığı vardır. İleri devrelerinde gözle farkedilen bir zayıflama görülür. Hastalar iyice zayıfladıklarından sık sık enfeksiyon hastalıklarına yakalanırlar. İştahları yoktur ve iştahlarının olmayışının sebebi; hem alkolün merkezi sinir sistemine hem de bağırsak kanalına yaptıkları zararlı tesirlerdendir. Vitamin B12 ve folik asit eksikliği sebebiyle alkoliklerde kansızlık başgösterir. En hafif vakalarda bile karaciğerde toksik (zehirli) yağ birikimi olur. Bazı hastalarda alkolik hepatit (karaciğer iltihabı) ortaya çıkabilir. Müzminleşmiş alkol alımı, karaciğer sirozuna sebebiyet vermektedir. Bilhassa günde 80 gram alkol alanlar (ve daha fazlasını alanlar) bu tehlikeye maruzdurlar. Günde 160 gr alanlarda ise tehlike son derece fazladır. Östrojen denilen ve kadınlarda erkeklerden daha yüksek yoğunlukta bulunan bir hormonun yıkımı karaciğerde olur. Alkoliklerde karaciğer harabiyeti sebebiyle bu hormonun yıkımı azaldığından kandaki konsantrasyonu yükselir ve erkek alkoliklerde erkeklik hislerinin azalmasına sebebiyet verir.
Midede asit salgılanmasını arttırarak mide ve onikiparmak barsağı ülserlerinin gelişmesine yol açabilir. Akut gastritlere (had mide rahatsızlıklarına) alkol alanlarda sık sık rastlanmaktadır.
Uzun seneler devamlı alkol alanlarda müzmin pankreas iltihapları ortaya çıkar ve sık sık bu hastalığın tekrarlaması sonucu tam bir pankreas yetmezliği gelişir. Tam pankreas yetmezliği ise alınan gıdaların sindirimini ve bağırsaklardan emilimini bozar. Vücutta vitamin yetersizlikleri başgösterir. Şeker hastalığının ortaya çıkışını kolaylaştırır. Ayrıca böbreklerde de toksik etki yapıp nefrite yol açabilmektedir. Çok mühim bir tesiri de çevre sinirlerine olan toksik tesiri ve bunun sonucu polinevrit denilen sinir iltihaplarına sebeb olmasıdır.
Alkol, kalp hastalarına da negatif (olumsuz) etki eder, kalp kasları önce hacim genişlemesine uğrar ve sonra kalp yetmezliği meydana gelir. Koronerler (kalbi besleyen damarlar) de spazma ve göğüs ağrılarına sebeb olur. Alkol genel olarak damar sertliğini hızlandıran faktörlerdendir. Alkoliklerde ruhi bozukluklara da rastlanır. Kronik alkolizmde zeka geriler. Öğrenme kapasitesi zayıflar ve hafıza kusurları ortaya çıkar.

ALKOLİZME BAĞLI RAHATSIZLIKLAR
Alkolü Bırakma Sendromu: Uzun süre devamlı alkol alan kişiler bırakınca değişik derecede bırakma belirtileri gösterirler.
Bunlar: titreme, dizartrik konuşma, kasılmalar, sara nöbetleri , baş ağrısı , çarpıntı, terleme, uyku bozukluğu vs.

Deliryum Tremens ;
Alkolü bırakmaya bağlı akut bir beyin sendromudur. Şuur sıklıkla bulanıktır. Hasta rüyada gibidir. Telaşlı, panik içinde, endişeli ve öfkelidir. Bazen saldırgan olabilir. Titrer. Yürümesi dengesizdir. Kapıyı, pencereyi şaşırabilir.

Alkol Hallüsinozisi ;
Uzun yıllar alkol kullanan kişilerde alkol bırakıldıktan veya azaltıldıktan 2-3 gün sonra canlı, sürekli görme, işitme hallüsinasyonları ve şuurun açık olması ile belirli bir bozukluktur.

Alkol Bunaması:
Uzun süre ağır alkol kullananlarda bunama gelişebilir.

Alkolün Vücuda Zararları

Yayınlandı: Aralık 15, 2011 / Diğer

Sigaradan itibaren bütün içki ve uyuşturucuların en büyük zararı beyne ve merkezî sinir sistemine dönük olup,diğer bütün organlara da sayısız zararları söz konusudur.

İçkinin kalbe zararları: Alkol, kalp ve cilt damarlarını genişletir. Kalbin çalışma hızını artırır, kan dolaşım düzenini bozar, damarların sertleşmesine,tansiyonun artmasına,felç ve ânî ölümlere sebep olur.

İçkinin karaciğere zararları: Karaciğer hücrelerinde yağlanma meydana gelmesine, siroz hastalığına sebep olur, karaciğer büyür. Karaciğerin vazifesi dışarıdan gelecek zararlı maddeleri zararsız hale getirmektir.Karaciğer,içkiyi zararsız hale getirmek için çalışırken fazla yorulur,vazifesini tam yapamaz olur, bir çok zararlı maddenin vücuda girmesine ve çeşitli hastalıklara sebep olur.

İçkinin böbreklere zararları: Alkollü içkinin hangi çeşidi olursa olsun böbrekleri bozar, zamanla iş göremez hale getirir. İdrar bolluğu veren bira, böbrekleri temizlemez,bilâkis yorar.İçki,böbrek iltihaplarına, idrarda şeker ve cerahat gibi anormal cisimlerin meydana gelmesine yol açar.

İçkinin mide ve barsaklara zararları: İçki mide iç zarında yanma hissi meydana getirir, mideyi bozar, ağrı yapar, mide hastalıklarından olan gastrit ve ülsere sebep olur. Hazımsızlık, dolayısıyla iştahsızlığa sebep olur. Bağırsak ishallerine, iltihaplarına ve çalışma düzeninin bozulmasına sebep olur.Zararlı şişmanlığa meydan verir.

İçkinin akla zararları: İçki akıl ve hafızayı zaafa uğratır.Kıskançlıklar ve unutkanlık meydana getirir. İrade kuvvetini azaltır, ne yaptığını – ne söylediğini bilmez bir hale getirir.İçki beyni uyuşturur, yürümekte zorluk çekilir, kol ve bacak çekilmelerine, yüz ifadesinde bozukluklara sebebiyet verir.İnsan,irade ve dengesini kaybeder.

İçkinin sinir sistemine zararları: Sinirler alkole karşı hassastır,sinir hücreleri zedelenir. El titremeleri, tikler, felçlerden tutun, bütün ani ölümlere varıncaya kadar nice felaketlere sebebiyet verir. Heyecan, telaş, korku, sinir buhranları ve kıskançlık, çeşitli rûhî bozukluklar, içkinin meydana getirdiği normal hallerdendir.

Alkolün Zararları

Aşırı alkol kullanımı önemli bir sosyal ve tıbbi sorundur. Bir çok toplumda orta düzeyde alkol kullanımı kabul edilebilir. Ancak aşırı alkol kullanımı karaciğer,pankreas,beyin ve dolaşım sistemine büyük hasarlar verir.

Beyin ve Sinir Sistemi
https://i0.wp.com/www.saglikpark.com/i/image/alkol-49-01.jpg

Aşırı alkol kullanımının beyin ve sinir sistemi üzerine önemli etkileri vardır. Alkol geçici bir bellek kaybına da neden olabilir. Gerek yeni içmeye başlayanlarda gerekse aşırı kullananlarda içtikleri dönemin tümünü ya da bir bölümünü unutmak sık görülen bir durumdur. Aşırı alkol kullananlarda,içki bırakıldıktan sonra birkaç hafta süren geçici bellek kayıpları da görülebilir. Ancak alkolden uzak durulduğunda bellek sorunları ortadan kalkabilir.

Aşırı alkol kullanımı uyku bozukluklarına ve bütün gece uyuduktan sonra bile sabah bit-km kalkmaya neden olabilir. Beynimizin etkinliğiyle hafif veya orta uyku derinliği dönemlerinden,rüya gördüğümüz uyku dönemine geçeriz. Bu döneme hızlı göz hareketleri (REM) dönemi denir ki fiziksel ve ruhsal sağlığımız bu döneme bağlıdır. Ne yazık ki alkolün anestezik (narkoz benzeri) etkisi beynin yeterince REM uyku dönemi oluşturma yeteneğini etkiler ve bu durum aşırı alkol kullananlarda görülen sabah yorgunluğunun sebebidir.

Bazı kronik alkoliklerde Wernicke-Korsakoff Sendromu denen bir nörolojik bozukluk bulunabilir. Bu bozukluk özellikle kötü beslenen (özellikle yetersiz tiamin[B1 vitamini] )alkoliklerde görülür.

Hastalığın ilk belirtisi göz kaslarında ani güçsüzlük ve felce bağlı çift görmedir. Zamanla hasta yardımsız ayakta duramaz veya yürüyemez. Wernicke-Korsakoff Sendromu nda hasta özellikle yakın geçmişe ait olayları unutur,ayrıca çok ileri derecede bellek kayıpları da ortaya çıkabilir; dönem dönem kim olduğunu bile unutur. Ayrıca bu kişilerde kendi kendine konuşma, bulunduğu yerin ve zamanın farkında olmama ve halüsinasyonlar (gerçek olduğu düşünülen hayaller) görülebilir.

Wernicke-Korsakoff Sendromunun tedavisi bellidir:alkolden uzak durmak ve vitamin yetersizliği belirtilerini geriletmek için tiamin (B1 vitamini) kullanmak. Ancak bu bozukluğun yol açtığı şikayetler genellikle tam olarak ortadan kalkmaz.

Sindirim Sistemi

Alkol midenizin iç yüzeyini örten tabakayı tahriş ederek gastrite, kusmaya yol açarak midenin üst bölümü ve yemek borusunun alt bölümünde küçük yırtıklara neden olabilir; Mallory-Weiss Yırtıkları denen bu küçük yırtıklardan kanama olabilir. Uzun süre alkol kullanımı özellikle B vitaminlerinin (özellikle folik asit ve tiamin) ve diğer besinlerin emilimini engelleyebilir. Alkol kullanımını kestiğinizde bu sorunların çoğu ortadan kalkacaktır. Bununla birlikte, yağlanmış veya büyümüş karaciğer, alkol hepatiti veya yemek borusu varisleri gibi sorunlar acil tıbbi müdahale gerektirir.

Dolaşıma katılan alkol karaciğere gelir ve orada enzimler tarafından parçalanır. Sağlıklı bir karaciğer alkolü saatte 50 kalori oluşturacak bir hızla parçalar. Bu 30ml. viskiye eşittir. Eğer karaciğere gelen alkol bu miktardan fazla olursa, parçalanana kadar kanda kalacaktır.

Alkol kullanımından sonraki gün ortaya çıkan baş ağrısı ve ağız kuruluğunun nedeni pek belli değildir. Olası bir neden, alkolün idrar söktürücü etkisi nedeniyle oluşan su kaybıdır. Bu, dehidratasyona (vücuttaki sıvının azalması) neden olabilir. Bu şikayetlerin ortadan kalkması için dinlenmek, bol miktarda sıvı ve bir ağrı kesici almak gerekir (mide sorunu olanlar ağrı kesici kullanırken dikkatli olmalıdır).

Alkoliklerde akut veya kronik pankreas iltihabı da görülebilir.

Dolaşım Sistemi

Alkol geçici olarak kan basıncını düşürebilir. Ancak sürekli kullanıldığında kan basıncını yükseltebilir.

Sürekli ve aşırı alkol kullananlarda kardiyomiyopati denilen, kalp kasını harabeden ve aritmiden (kalp atışları ritminde düzensizlik) kalp yetmezliğine kadar çeşitli önemli sorunlara yol açan bir hastalık da sık olarak görülür. Az miktarda alkol kullanımı da kalp hastalığı olasılığını artırır.

Cinsel İşlevler

Alkol alışkanlığı erkeklerde empotansa (sertleşme kaybı) neden olabilir. Kadınlarda ise adet düzeni bozulabilir. Ayrıca anne karnındaki bebeğin sağlığını ve gelişimini bozacağı için, hamile kadınların kesinlikle alkol almamaları gerekir.

Kanser

Alkoliklerde kalp-damar hastalıklarından sonra en sık ölüm nedeni kanserdir. Alkol kullanmayanlara göre kansere yakalanma olasılıkları oldukça yüksektir (özellikle gırtlak, yemek borusu, mide ve pankreas kanserleri).

Sigaranın Zararları

https://i0.wp.com/img24.imageshack.us/img24/5332/sigara001.jpg

Sigaranın, vücudun çeşitli organlarında yaptığı tahribat ve kanserin yanında cilt sağlığı ve güzelliğinize de zararları vardır. İşte sigaranın zararları:

* Ağız kokusu yapar, diş ve diş eti hastalıklarına yol açar.
* Dudak, yanak ve gırtlak kanserine neden olur. Hatta sigarayı yakmadan dudağında taşıyan yada tütün çiğneyenlerde de ağız için kanserleri görülür.
* Dilde, tat alma duyusunda bozulmalar olur.
* Beyin hücrelerinin ölümüne yol açar. Öğrenme bozuklukları, hafıza zayıflığı ve erken bunama görülür.
* Göz merceğinin saydamlığının azalmasına yani katarakta sebep olur.
* Cildin yapısının bozulmasına neden olur. Leke ve kırışıklık oluşur. Selülitlere sebep olur.
* Burunda koku alma duyusu azalır.
* Sinüzit, farenjit, bademcik ve orta kulak iltihabı gibi üst solunum yolu hastalıklarına yol açar.
* Damar sertliğini hızlandırır. Beyin ve kalpte damar tıkanıklığına neden olur. Kalp krizi ve tansiyon yükselmesi görülür.
* Erkeklerde iktidarsızlığın başlıca sebeplerindendir. Ayrıca mesane kanserinin önemli nedenlerindendir.
* Akciğerlerde çeşitli hasarlara, astım ve kronik bronşit gibi hastalıklara neden olur. Bronşlarda ve akciğerlerde birçok çeşit kanserin oluşmasına neden olur.
* Gastrit, ülser ve reflü hastalığına sebep olur. Mide ve yemek borusu kanserine yol açar.
* Gebelikte tüketilen sigara düşük doğumlara ve bebekte gelişme geriliğine neden olur.
* Erken menopoz ve rahim kanserinin sebebidir.
* Parmaklarda sararmaya ve tırnaklarda zayıflamaya yol açar.
* Kemik erimesine neden olur.
* Burger hastalığına sebep olur. Bu haslatık, el ve ayaklardan başlayarak tıkanıklığa yol açar ve uzuvların kesilmesi gerekir.
* Vücutta yorgunluk, uykusuzluk hali, stres, gerilim, performansta düşme ve reflekslerde azalma görülür.
* Pankreas kanseri riski artar.
* Hastalık, yara ve ameliyat tedavileri uzun sürer.
* Kullanılan ilaçları etkisizleştirebilir.
* Bütçenize yük olur, çevre kirliliğine yol açar, yangınların en önemli sebeplerindendir.
* Çocuklarınız kanseri önleyen genlerden yoksun hayata gelir.
* Hamilelerde %10-15 eksik kiloda doğuma ve bebek zeka eksikliğiyle doğar.
* Çevrenizdekileri de bu zararları verirsiniz. Çocuğunuzun sigaraya başlama oranı daha fazladır.

$igaranın Zararları

 


Ağız kokusu yapar, diş ve diş eti hastalıklarına yol açar.
Dudak, yanak ve gırtlak kanserine neden olur. Hatta sigarayı yakmadan dudağında taşıyan yada tütün çiğneyenlerde de ağız için kanserleri görülür.
Dilde, tat alma duyusunda bozulmalar olur.
Beyin hücrelerinin ölümüne yol açar. Öğrenme bozuklukları, hafıza zayıflığı ve erken bunama görülür.
Göz merceğinin saydamlığının azalmasına yani katarakta sebep olur.
Cildin yapısının bozulmasına neden olur. Leke ve kırışıklık oluşur. Selülitlere sebep olur.
Burunda koku alma duyusu azalır.
Sinüzit, farenjit, bademcik ve orta kulak iltihabı gibi üst solunum yolu hastalıklarına yol açar.
Damar sertliğini hızlandırır. Beyin ve kalpte damar tıkanıklığına neden olur. Kalp krizi ve tansiyon yükselmesi görülür.
Erkeklerde iktidarsızlığın başlıca sebeplerindendir. Ayrıca mesane kanserinin önemli nedenlerindendir.
Akciğerlerde çeşitli hasarlara, astım ve kronik bronşit gibi hastalıklara neden olur. Bronşlarda ve akciğerlerde birçok çeşit kanserin oluşmasına neden olur.
Gastrit, ülser ve reflü hastalığına sebep olur. Mide ve yemek borusu kanserine yol açar.
Gebelikte tüketilen sigara düşük doğumlara ve bebekte gelişme geriliğine neden olur.
Erken menopoz ve rahim kanserinin sebebidir.
Parmaklarda sararmaya ve tırnaklarda zayıflamaya yol açar.
Kemik erimesine neden olur.
Burger hastalığına sebep olur. Bu haslatık, el ve ayaklardan başlayarak tıkanıklığa yol açar ve uzuvların kesilmesi gerekir.
Vücutta yorgunluk, uykusuzluk hali, stres, gerilim, performansta düşme ve reflekslerde azalma görülür.
Pankreas kanseri riski artar.
Hastalık, yara ve ameliyat tedavileri uzun sürer.
Kullanılan ilaçları etkisizleştirebilir.
Bütçenize yük olur, çevre kirliliğine yol açar, yangınların en önemli sebeplerindendir.
Çocuklarınız kanseri önleyen genlerden yoksun hayata gelir.
Hamilelerde %10-15 eksik kiloda doğuma ve bebek zeka eksikliğiyle doğar.
Çevrenizdekileri de bu zararları verirsiniz. Çocuğunuzun sigaraya başlama oranı daha fazladır.

Alkolun Zararları

Beyin ve sinir hücrelerinin zarlarını zehirler veya uyuşturarak kullanılmaz hale getirir.
Aşırı alkol geçici hafıza kaybına neden olur
Alkol göze giden görme sinirlerinede tesir eder. Sulanma ve görme bozukluklarına neden olur. Netcede ameliyat kaçınılmaz olur. Körlüğe neden olabilir.
Midenin iç yüzeyini kaplayan tabakayı tahriş eder ve buna bağlı olarak gastrit’e yol açar. Mide zarında yırtıkları oluşur. Mide ve yemek borusunda iç kanamalar meydana gelir. Kusma gözlemlenir.
Kalp kasına zarar verir ve buna bağlı olarak kalp hastalıklarına yol açar. Kalp atışlarında düzensizlik meydana gelir. Kalp yetmezliğine neden olabilir.
Erkeklerde sertleşme olmamasına neden olabilir. Kadınlarda ise adet bozukluğuna sebep olabilir. Anne karnındaki bebeğin gelişimini olumsuz etkiler.
Damar kireçlenmesine yol açar.
Terleme ve kanın akışını hızlandırır. Kanı sulandırır. Yaralanmalarda, yaralı bölgenin geç iyileşmesine neden olur.
Tepki refleksleri azalır, beynin düşünme ve karar verme düzeni zayıflar.
Yemek borusu, gırtlak, mide ve pankreas kanserlerine neden olur. Kanser riskini büyük oranda artırır.
Alkol kullanımından bir gün sonra baş ağrısı ve ağız kuruluğu çok sık görülür.
Sonradan utanacağınız, pişman olacağınız yada pişman olmaya bile vakit bulamamanıza yol açabilecek davranışlarda bulunmanıza yol açabilir.

 

 

Depremden Önce Alinabilecek Önlemler

Yayınlandı: Mayıs 25, 2011 / Diğer

Depremden önce Alinabilecek önlemler


Evde Yapabileceklerimiz

Evinizde bir pilli radyo, el feneri ve ilk yardım çantası bulundurunuz ve bunların nerede saklandığını evde yaşayanlara mutlaka öğretiniz. Evinizde yedek pil bulundurunuz.
İlk yardım uygulamalarını mutlaka öğreniniz.
Evinizin; elektrik sigortasının, su ve gaz vanalarının yerlerini öğreniniz ve evde yaşayanlara bunları nasıl kapatacaklarını öğretiniz. Yakında bu iş için kullanılabilecek bir kurbağacık anahtar bulundurunuz.
Yüksek raflara ağır cisimler koymayınız.
Ağır beyaz eşyayı ve ağır mobilyayı döşemeye veya duvara bağlayınız. Örneğin, mutfak raflarını ve kitap raflarını vida ile duvara sabitleyiniz.
Deprem sırasında aile fertlerinin birbirinden ayrılmaları halinde yeniden nerede buluşabileceklerini planlayınız.
Olası bir depremde, nasıl davranacağınızı planlayınız (Bir, acil durum planınız olmalı).

Okulda Yapabileceklerimiz
Okul yöneticileri ve öğretmenler sınıflarda depremden korunmayı öğrencilere anlatmalı ve tatbikatlar(acil durum planı) yaptırmalıdırlar. Sınıflarda düşebilecek ağır cisimler bulundurulmamalıdır.
Okul yöneticileri deprem sonrasında okul binalarının tahliyesini ve kurtarma işlerini planlamalı, yangın, gaz kaçakları, su ve kanalizasyon borusu patlamalarına karşı tedbirler almalıdırlar.

İşyerinde Yapabileceklerimiz
Çalıştığınız birimin veya işyerinin acil durum planlarının ve kendinize düşen bir sorumluluk olup olmadığını öğreniniz. Çalıştığınız işyerinde emniyeti sağlamak için neler yapmanız gerektiğini mutlaka öğreniniz.
Düşebilecek veya insanlara zarar verebilecek iş makinaları veya ağır cisimler mutlaka sabitlenmelidir.

DEPREM ANINDA YAPILMASI GEREKENLER

1 – 2 Katlı Ev İçerisinde

Günlük hayatta kullandığımız birçok eşya (tv, buzdolabı, raf vb.) kişilerin üzerlerine devrilip düşebilirler. En tehlikelisi de tavanın çökmesi ya da evin kendisinden yıkılmasıdır.

Uykuda, deprem olursa ve yataktan kalkmak güç olursa şiltenin altına girin.
Masanın altına girin ve başınızı iki elinizle örtün. Üzerinize düşen eşyadan korunursunuz.
Kapı ve pencereler açık tutulmalıdır. Kapı ve pencereler depremde sıkışabilir ve dışarı çıkmak güçleşebilir.
İkinci kattan ya da üst katlardan zemin kata girmeyin. Çünkü en çok hasar zemin katta olur.
Gazla ve elektrikle çalışan ev aletleri (soba, ve ocak gibi) kapatın. Kapatamıyorsanız bunlara yakın olanlara kapatmaya çalışmalarını söyleyin.
Evinizi terk ederken eşyalardan çok canınızı düşünün. Herşeyi bırakın çıkın.
Tuvalet ya da banyoda iseniz kendinizi aynadan ya da raflardan düşebilecek eşyalardan koruyun. Genellikle tuvalet ve banyo küçük hacimli olduğu için daha dayanıklı olabilir.
Banyoda iken başınızı yumuşak bir şeyle korumaya çalışın. Banyoda genellikle çıplak olunur. Banyo ve tuvalet küçük olduğu için daha güvenlidir ve orada kalınması daha doğru olur.
Bulunduğunuz mahalleden uzaklaşmak, şehir dışına çıkmak için arabanızı kullanmayın. Çünkü bu tür çok sayıda araba olduğu için trafik sıkışıklığı olur. Kurtarma ve yangın söndürme araçları gereken yerlere ulaşamazlar.
Televizyon ve radyo dinleyerek deprem ile ilgili bilgileri izleyin. Söylentilere itibar etmeyin. Onları kesin bilgi olarak görmeyin. Deprem sırasında radyo, telefon ve televizyona göre daha kullanışlıdır.
Telefon acil durumlarda kullanılmalıdır.
Fişleri prizden çekin, ocakları söndürün, eğer olanak varsa ana musluğu kapatın ve ana sigortayı gevşetin.
Bebek ve yaşlıların güvenliklerinin sağlamaya çalışın.

Yaz, en sıcak mevsimdir. Kuzey Yarım Küre’de en uzun günler yazda gerçekleşir. Dünya ısıyı depo ettiği için en sıcak günler genellikle yaklaşık iki ay sonra ortaya çıkar. Sıcak günler Kuzey Yarım Küre’de 21 Haziran ile 22 Eylül arasında, Güney Yarım Küre’de ise 22 Aralık ile 21 Mart arasındadır.

Yaz mevsimi insanlar, tabiatın çoğu güzelliklerinden faydalanma olanağı bulur. İnsan sağlığına büyük faydası bulunan ve kemiklerin gelişmesi için gerekli olan D vitamini, güneş ışınlarından alınır. Yazın insanlar cildine ve bazı hastalıkların iyi gelen deniz suyu ve deniz kumundan faydalanılırlar. Güneş banyoları romatizmalar için çok faydalıdır. Güneşin kuvvetli ışınları birçok hastalıkları yok eder ve iyileştirir. Meyvelerin, sebzelerin ekserisi bu mevsimde yetişir. Türkiye’de insan gıdasının büyük bir kısmını tutan; buğday, arpa, mısır ve yulaf gibi hububatlar bu mevsimde toplanır ve ambarlanır. Bu mevsimde araziler gelecek ekim dönemine hazırlanır.

Yazın aşırı ve kavurucu sıcaklığından da sakınmak gerekir. Uzun süre başı açık kalmak, aşırı güneş banyosu yapmak, cilt ve insan sağlığı için çok tehlikelidir. Serinletici içecekler içmede de aşırı gidilmemelidir. Bu mevsimde yiyecek ve içeceklerin yanında giyeceklere de dikkat etmek gerekir. Yazları ter emici, rutubet çekici pamuklu giyecekler tercih edilip, naylon ve buna benzer giyecekler giyilmemelidir.

Yaz Meyveleri ve Sebzeleri

Karpuz: Hem likopen, hem de vitamin ve mineral açısından zengin, antioksidan kapasitesi yüksek bir yaz meyvesidir.
– Erik: Yüksek antioksidan kapasitesi yanında detoks yapıcı gücüyle de önemli bir anti-aging besindir.
Şeftali ve kayısı: Potasyum deposu besinlerdir. Ayrıca C vitamini ve çok sayıda flavonoid ihtiva eder, zengin lif ve betakaroten içerikleriyle çok yararlı yaz meyveleridir.
Çilek, kiraz, vişne gibi antosiyanin zengini meyveler. Bu meyvelere kuşburnu ve kuş üzümü de eklenebilir.
Brokoli ve Brüksel lahanası: İhtiva ettiği sulforafan ile anti-aging yiyecekleri arasındaki yerini üst sıralarda yaz aylarında da muhafaza etmektedir. Brokoli, ayrıca C vitamini, betakaroten, glutatyon ve lutein gibi antioksidanlarla da tıka basa doludur
Üzüm: Özellikle çok güçlü antioksidanlar olan oligomerik poantosiyanidin lerin güvenilir kaynağıdır. Üzümün kabuğu, içeriği ve çekirdeğinin ortalama 20 civarında değişik antioksidan madde ihtiva ettiği belirtilmektedir. Özellikle siyah üzümden yararlanın.
Domates: Yaşlıların bedensel ve zihinsel sağlığını korumada son derece etkili bir antioksidan olan likopenin en zengin kaynağıdır. Likopen kanser riskini azaltır, damarlarınızı korur, cildinizi ve belleğinizi destekler.
Avokado: Çok güçlü bir antioksidan olan glutatyonun en iyi kaynaklarından biridir. Yağ bakımından zengin olması bir kusur gibi görülse de aslında avokado yağının önemli bir kısmı tekli doymamış zararsız yağlardır
Soğan: Özellikle kırmızı soğan güçlü bir sağlık koruyucusudur. Kansere karşı önemli bir koruma sağlayan antioksidan etkili quarcetin açısından en zengin besinlerden biridir. Soğanın enfeksiyonlardan koruma gücü de vardır”

Ümit Yaşar Oğuzcan Kimdir?

Yayınlandı: Mayıs 18, 2011 / Diğer

d:22.07.1926  ö:04.11.1984
Ümit Yaşar Oğuzcan

22 Ağustos 1926 tarihinde Tarsus’ta doğdu. Eskişehir Ticaret Lisesi’ni bitirdi (1946); Türkiye İş Bankası’na girerek Adana, Ankara ve İstanbul’da çalıştı, otuz yılını doldurunca Halkla İlişkiler Müdür Yardımcısı görevinde iken, emekliliğini istedi, ayrıldı (Haziran 1977). İstanbul’da kendi adını taşıyan sanat galerisi kurdu.

Şiire 1940 da Yedigün şairleri arasında başlayan; 1975 te 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 kitap çıkarmış bulunan, şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle tanınan Oğuzcan, günümüzün en popüler şairidir. Genellikle Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığında ve aşk, ayrılık, özlem temaları ekseninde çoğalttığı şiirini, 1973 te büyük oğlu Vedat’ın ölmesi üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaştırmalarına yöneltti. Şairlik başarısını, daha etkili, aruzla yazdığı rubailerinde gösterdi.4 kasım 1984 tarihinde öldü.

1967 ye kadar ki hayatı, eserleri hakkında yazılanlardan seçmeler Ümit Yaşar/25. Sanat Yılı Jübilesi adlı bir kitaptadır.

ESERLERİ
Çoğu dört beş kere basılmış 33 şiir kitabının ilk baskı yıllarına göre isimleri: İnsanoğlu (1947), Dolmuş (1955), Aşkımızın Son Çarşambası (1955), Bir Daha Ölmek (1956), Kör Ayna (1957), İki Kişiye Bir Dünya (1957), Beni Unutma (ilk yedi kitabından seçmeler, 1959), Karanlığın Gözleri (1960), Akıllı Maymunlar (1960), Seninle Ölmek İstiyorum (1960), Üstüme Varma İstanbul (1961), Sahibini Arayan Mektuplar (1961), Yeni Dünya Rekoru (1961), Sevenler Ölmez (1962), Çigan Gözler (1962), Ötesi Yok (1963), Hüzün Şarkıları (1963), Bir Gün Anlarsın (1965), Sadrazamın Sol Kulağı (1965), Mihribana Şiirler (1965), Taşlar ve Başlar (1966), Seni Sevmek (1966), İnşallahla Maşallah (1966), Toprak Olana Kadar (1968), Göbek Davası (1968), Ben Seni Sevdim mi (1968), Halktan Yana (1969), Aşk mıydı O (1969), Önce Sen Sonra Ben (1971), Rubailer (1972), Yalan Bitti (1975), En Eski Yalnızlığımdın Sen Benim (1978), Dikiz Aynası (yergi şiirleri, 1982)